top of page

Düşünce gücünün mucizevi sonuçlarına dair: Düşün ve Zengin Ol

Güncelleme tarihi: 15 Tem 2022

‘Mucize’ bir birey ya da grubun “imkânsız” olduğuna inandığı bir hedefi; düşünce, motivasyon ve eylem yoluyla başarmasıdır. Gerçek anlamda “düşünceler maddedir”, öyle ki kendilerini zenginliğe ya da diğer somut nesnelere dönüştürmek için amaç, kararlılık ve ateşleyici bir arzu ile birleştiğinde düşünceler sanıldığından da kuvvetli maddeler haline gelir.


Uzun yıllar önce Edwin C. Barnes, insanların gerçekten düşünerek zengin olabileceklerini keşfetmişti. Barnes’ın arzusunun en önemli özelliklerinden biri kesin olmasıydı. Edison’la ortak ve zengin olmak istiyordu. Bu arzu zihninde ilk kez belirdiğinde bu konuda bir şey yapabilecek durumda değildi. Yolunda iki büyük engel vardı. Edison’u tanımıyordu ve New Jersey’den Doğu Orange’a gitmek için tren biletini ödeyebilecek parası yoktu. Bu zorluklar, birçok kişiyi kararından caydırmaya yeterdi. Ama onunki sıradan bir arzu değildi! Edison’un laboratuvarına gidip kendisi ile çalışmak istediğini belirtti. Barnes’la yaptığı ilk görüşme ile ilgili yıllar sonra Edison şunları söyledi: “Karşımda sıradan bir serseri gibi dikiliyordu, ama yüzündeki ifade peşinden gittiği şeyi elde etmeye kararlı olduğunu açıklıyordu. Bu adamla geçirdiğim yılların verdiği deneyimden sonra öğrendim ki bir insan bir şeyi, bütün geleceğini tek bir tekerleğin dönüşüne bağlamaya hazır olacak kadar istiyorsa, onu elde edeceği kesindir. İstediği fırsatı verdim ona, çünkü başarana kadar direnmeyi kafasına koymuş olduğunu gördüm. Barnes önemsiz bir maaşla Edison’un ofisinde çalışma şansını elde etti. Aylar geçti. Barnes’ın kesin ana amaç olarak aklına koyduğu hedefi kendisine yakınlaştıracak hiçbir şey olmadı. Ama Barnes’ın zihninde önemli bir şey oluyordu. Edison’un iş ortağı olma arzusu sürekli olarak yoğunlaşıyordu. Psikologlar derler ki “Bir insan bir şey için gerçekten hazırsa bu, görünüşüne de yansır.” Barnes, Edison’la iş ortaklığına hazırdı; üstelik aradığı şeyi elde edene dek hazır olarak beklemeye kararlıydı. Kendi kendine, “Ah, bunun yararı ne? Galiba kararımı değiştirip satış elemanı olsam daha iyi olacak,” demedi. Bunun yerine, “Buraya Edison’la birlikte çalışmaya geldim ve hayatımın sonuna kadar da sürse bunu elde edeceğim,” dedi. Kararlıydı! Eğer kesin bir amaç edinseler ve bu amaca sahip çıksalar, insanların ne kadar farklı hikâyeleri olurdu! Belki genç Barnes, o sırada bilmiyordu ama dinmeyen kararlılığı bütün engelleri yıkmasını sağlayacak ve istediği fırsatı kendisine getirecekti.

Fırsat, Barnes’ın beklediğinden farklı bir şekilde ve farklı bir yönden geldi. Bu, fırsatın hilelerinden biridir. Arka kapıdan içeri süzülmek ve talihsizlik ya da geçici yenilgi kılığına bürünmek gibi sinsi alışkanlıkları vardır fırsatın. Belki de insanlar bu yüzden fırsatları tanımada başarısız olurlar.


Edison o sırada “Edison Dikte Makinesi” olarak bilinen yeni bir büro aletini tamamlamıştı. Satış elemanları bu makine konusunda fazla coşkulu davranmıyorlardı. Büyük çaba harcanmadan satılamayacağını düşünmekteydiler. Barnes, Edison Dikte Makinesi’ni satabileceğini biliyordu. Bunu Edison’a teklif etti ve hemen şansı yakaladı. Makineyi sattı. Aslında makineyi o kadar başarılı bir şekilde sattı ki Edison, ona makineyi bütün ülke genelinde pazarlayıp satma yetkisi verdi. Bu iş bağlantısıyla Barnes zengin oldu, ama çok daha büyük bir şey yaptı. İnsanın gerçekten düşünerek zenginleşebileceğini kanıtladı. Barnes muhteşem Edison’la ortak olmayı kelimenin tam anlamıyla düşünerek başarmıştı! Kendini bir servetin sahibi olarak düşünmüştü. Başlarken ne istediğini bilme kapasitesi ve gerçekleştirene kadar bu arzuda direnme kararlılığı dışında elinde hiçbir şey yoktu.


Yenilginin en yaygın nedenlerinden biri, geçici yenilgi nedeniyle umutsuzluğa düşüp vazgeçme alışkanlığıdır. Herkes ara sıra bu hataya düşer. R.U. Darby’nin amcası altına hücum günlerinde “altın tutkusu”na yakalanmış ve altın bulup zengin olmak için batıya gitmişti. Haftalar boyunca zor şartlarda çalıştıktan sonra parlayan bir maden cevheriyle ödüllendirilmişti. Cevheri yüzeye çıkaracak bir makineye ihtiyacı vardı. Sessizce madeni kapatıp Williamsburg’daki evine geri döndü. Akrabalarına ve komşularına bulduğu “maden filizinden” söz etti. Hepsi bir araya gelip makine için gerekli olan parayı topladılar ve makineyi oraya gönderdiler. Amca ve Darby madene geri döndü. Madenden çıkarılan ilk vagon, maden tasfiyehanesine gönderildi. Sonuç, Colorado’daki en zengin maden yataklarından birine sahip olduklarını gösteriyordu! Çıkarılan birkaç vagon borçları kapatacaktı. Sonra büyük kârlar gelecekti. Kazılar başladı! Darby ve amcasının ümitleri arttı! Sonra bir şey oldu. Altın damarı ortadan kaybolmuştu! Gökkuşağının sonuna gelmişlerdi ve altın küpü orada değildi. Kazmaya devam ettiler, ümitsizce damarı yeniden bulmaya çalıştılar, ama hepsi boştu. Sonunda vazgeçmeye karar verdiler. Makineyi birkaç yüz dolara hurdacıya sattılar ve trene binip eve geri döndüler. Makineyi sattıkları hurdacı madene bakmak üzere bir maden mühendisi çağırdı. Mühendis projenin başarısız olduğunu, çünkü maden sahiplerinin “yanlış damarları” tanımadıklarını söyledi. Hesaplamaları damarın Darbyler’in kazmayı durdurduğu yerin bir metre ötesinde olduğunu gösteriyordu! Tam olarak da orada bulundu. Hurdacı madendeki cevherden milyonlarca dolar kazandı çünkü vazgeçmeden önce bir uzmanın yardımını almayı düşünebilmişti. Başarı bir insanın hayatına girmeden önce insanın geçici yenilgiler ve belki de başarısızlıklarla karşılaşacağı kesindir. Başarısızlık bir insanı ele geçirdiğinde en kolay ve en mantıklı yol vazgeçmek gibi görünür. Çoğu insanın yaptığı da budur.

İngiliz şair W. Henley’in kehanet gibi görünen, “Ben kaderimin efendisiyim, ruhumun kaptanıyım” dizelerinde yazdığı gibi…

Hayaller, arzu tarafından somut eylemlere dönüştürüldüğünde gerçek olur. Hayattan büyük armağanlar isteyin ve onları size vermesi için hayatı yüreklendirin.


Arzuları Altına Çeviren Altı Adım

Zenginlik arzusunu parasal eşdeğerine çeviren yöntem altı kesin, pratik adımdan oluşur, bu adımların ne olduğunu merak ettiniz değil mi? Ben olsam çok merak ederdim. İşte bu sorunuzun net cevabına bu kitapta ulaşabiliyorsunuz.

Şunu unutmayın, hayatta yüksek hedefleri olmak, bolluk ve zenginlik talep etmek, perişanlık ve yoksulluğu kabul etmekten daha büyük bir çaba gerektirmez.

Büyük bir arzuyla zafere odaklandığınızda geri çekilmek için hiçbir sebebe ihtiyacınız yoktur; zafer kesindir.

İnanç, zihnin baş kimyageridir. İnanç düşünceyle karıştığında, bilinçaltı anında titreşimi alır, manevi eşdeğerine çevirir ve duada olduğu gibi akla iletir. Duygu ve inançla birleşen bütün düşünceler, kendilerini derhal fiziksel eş değerlerine çevirmeye başlarlar.

Kendinize inanın; Sonsuz’a inanın. İnanç, düşünce dalgalarına hayat, güç ve hareket kazandıran “ölümsüzlük iksiri”dir. İnanç, zenginliği elde etmenin başlangıç noktasıdır. İnanç, bilimin kurallarıyla incelenemeyen tüm mucizelerin ve gizemlerin temelidir. İnanç, başarısızlığın bilinen tek panzehiridir! İnanç duayla birleştiğinde insanı Sonsuz Akıl’la iletişime geçiren bir unsur, bir “kimyasal”dır. İnanç, sınırlı insan zihninde oluşan sıradan düşünce titreşimini manevi eşdeğerine çevirir.

Kişinin kendi kendine tekrar ettiği şeye, doğru olsun ya da olmasın, en sonunda inandığı bilinen bir gerçektir. Eğer bir insan bir yalanı durmadan tekrar ederse sonunda yalanın gerçek olduğunu kabul edecektir. Üstelik bunun doğru olduğuna inanacaktır. Her insan, zihnini işgal etmesine izin verdiği egemen düşünce yüzünden şu anda olduğu insandır.

Herhangi bir duygunun heyecanıyla birleştirilen düşünceler, diğer benzeri veya ilintili düşünceleri çeken birer mıknatısa dönüşür. Bu şekilde “mıknatıslanan” bir düşünce, gübreli bir toprağa ekilen bir tohum gibidir. Bu tohum filizlenir, büyür ve başlangıçta tek bir tohumken aynı türde milyonlarca tohuma dönüşene dek tekrar tekrar çoğalır. İnsan zihni sürekli olarak, kendisine egemen olanla uyum halindeki titreşimleri çeker.

Eğer kaybedeceğini düşünürsen kaybedersin çünkü başarı insanın iradesiyle başlar. Her şey kafanın içindedir. Eğer dışlandığını düşünürsen dışlanırsın. Yükseleceğini düşünmelisin. Bir ödül kazanmadan önce kendinden emin olmalısın. Hayattaki kavgaları her zaman güçlü ya da daha hızlı olan kazanmaz, ama er ya da geç kazanan insan, kazanabileceğini düşünendir!

Tıpkı usta bir müzisyenin kemanın yaylarından en güzel melodileri yayması gibi siz de beyninizin kıvrımları arasında uyuyan dâhiyi uyandırabilir ve sizi arzu ettiğiniz hedefe ulaştırmasını sağlayabilirsiniz.

Hayatta ihtiyaç duyduğunuz bütün “fırsatlar” hayal gücünüzde bekliyor.


Vazgeçenler asla kazanamaz ve kazananlar vazgeçmeyenlerdir

Hayatın en büyük trajedisi gerçekten deneyip başarısız olan insanlardan oluşmaktadır! %98’i başarısız olarak sınıflanan binlerce erkek ve kadını inceleme ayrıcalığına sahip oldum. Araştırmam gösterdi ki başarısızlık için otuz önemli neden varken insanların servet sahibi olmalarını sağlayan on üç prensip bulunmaktadır. Peki bu 30 sebepten hangisi ya da hangileri sizin yolunuzu tıkıyor?

‘Kararlılık insan karakterini, karbonun kırılgan demiri bükülemez çeliğe dönüştürdüğü gibi değiştirir.’

Yazar Napoleon Hill, yayınlamak üzere tek bir satır yazmadan ve halka açık konuşmalar yapmaya çabalamadan çok önce, hayatları ve işleri onu çok etkileyen dokuz adamı taklit etmeye çalışarak kendi karakterini yeniden biçimlendirme alışkanlığını edindiğini belirtiyor ve bu dokuz adamın; Emerson, Paine, Edison, Danvin, Lincoln, Burbank, Napoleon, Ford ve Carnegie olduğunu söylüyor.


“Uzun yıllar boyunca her gece “görünmeyen danışmanlarım” adını verdiğim bu grupla hayali bir toplantı yaptım. Gece uykuya dalmadan hemen önce gözlerimi kapatıp hayalimdeki kurul masamın etrafında bu adamlarla birlikte oturduğumu görürdüm. Burada sadece büyük olarak gördüğüm bu insanların arasına karışma fırsatı bulmakla kalmıyor, başkanlık görevini alarak bu insanları yönetiyordum. Bu, gecelik toplantılarla hayal gücümü şımartırken çok kesin bir amacım vardı. Amacım kendi karakterimi, hayali danışmanlarımın karakterlerinin bir karışımı olacak şekilde yeniden yapılandırmaktı. Bu zihin operasyonunun prensiplerini bilerek, karakterimi yeniden inşa ederken ihtiyaç duyacağım malzemeyle iyi bir şekilde donatılmıştım. Bu hayali kurul toplantılarında, istediğim bilgiler için kabine üyelerimi çağırıyor, sesli olarak şunları söylüyordum: ‘Napoleon, sizin insanları etkileme ve onları daha kararlı bir ruh haliyle harekete geçirmek gibi muhteşem yeteneğinizi taklit yoluyla kazanmak istiyorum. Ayrıca yenilgiyi zafere çevirmenizi ve engelleri aşmanızı mümkün kılan sürekli inanç ruhunu da kazanmak istiyorum. Lincoln adalet duygusu, yorulmak bilmeyen sabır ruhu, espri yeteneği, insanı anlama ve hoş görme gibi belirgin niteliklerinizi kendi karakterime katmak istiyorum. Edison, sizden doğanın sırlarını ortaya çıkardığınız muhteşem inanç ruhunu ve onun yardımıyla yenilgiyi zafere çevirdiğiniz dinmek bilmez çalışma ruhunu kazanmak istiyorum...’ Hayali kabine üyelerime hitap şeklim, o anda elde etmeyi en fazla istediğim karakter özelliğine göre değişiyordu. Onların hayatlarını büyük bir özenle inceledim. Aylar süren bu gece toplantılarından sonra bu hayali kişiliklerin gerçek haline geldiği keşfiyle serseme dönmüştüm. Bu dokuz erkeğin her biri bireysel bir karakteristik geliştirmişti, ki bu beni çok şaşırtıyordu. Örneğin, Lincoln her zaman geç kalma ve etrafta ağırbaşlı bir tavırla dolaşma alışkanlığı geliştirmişti. Yüzünde her zaman ciddi bir ifade oluyordu. Onu ender olarak gülümserken görüyordum. Bu diğerleri için geçerli değildi. Burbank ve Paine sık sık kabinenin diğer üyelerini şok eden nükteli ifadelerle konuşuyorlardı. Bir keresinde Burbank geç kaldı. Geldiğinde heyecanlı ve coşku doluydu. Geç kaldığını, çünkü bir deney üzerinde çalıştığını söyledi, bu deneyle her türlü ağacın üzerinde elma yetiştirmeyi umuyordu. Paine, kadınla erkeğin arasındaki bütün sıkıntıların elmayla başladığını söyleyerek onu haşladı. Darwin, Panie’e ormana elma aramaya giderken küçük yılanlara dikkat etmesi gerektiğini söylerken gülüyordu. Emerson, ‘Yılan yoksa elma da yok,’ dedi. Napoleon, ‘Elma yoksa keyif de yok!’ dedi. Bu toplantılar o kadar gerçekçi hale gelmişti ki sonuçlarından korkmaya başlayıp birkaç ay süreyle bu toplantılara ara verdim. Bu toplantılara devam edersem toplantıların tamamen benim hayal ürünüm olduğu gerçeğini unutmaktan korkuyordum. Bu olayı anlatma cesaretini ilk kez burada buldum. Bu konuda sessiz kalmıştım, çünkü bu tür konulara olan kendi tutumumdan yola çıkarak bu sıradışı yaşantıyı anlatacak olursam yanlış anlaşılacağımdan korkuyordum. Şimdi yaşadığım deneyimi kâğıda dökebiliyorum, çünkü insanların ‘ne diyecekleri’ konusunda o zamanlar olduğum kadar endişeli değilim. Yanlış anlaşılmamak için burada o toplantıların tamamen hayali olduğunu ifade etmek istiyorum, bütün bunlar yalnızca benim hayalimde gerçekleşmiş olsa da beni olağanüstü bir macera yoluna soktular, yaratıcı gücü cesaretlendirdiler ve dürüst düşüncenin ifadesini teşvik ettiler.”

Başarılı olmayan insanların belirli bir ortak özellikleri vardır. Başarısızlık için gerekli bütün nedenleri bilirler ve kendi başarısızlıklarını açıklamak için geçerli mazeretleri vardır. Bu mazeretlerin bazıları zekicedir ve birkaçı olgularla doğrulanabilir. Ne var ki mazeretler sizi başarılı yapmaz ve istediğiniz yere götürmez. Bir karakter tahlilcisi en yaygın kullanılan mazeretlerin bir listesini yapmıştır. Listeyi okurken kendinizi dikkatle inceleyin ve bu mazeretlerin hangilerini kullandığınızı saptayın. Ayrıca bu kitapta sunulan felsefenin bu mazeretleri geçersiz kıldığını da unutmayın.

1. EĞER bir karım ve çocuğum olmasaydı... 2. EĞER yeterince gayretli olsaydım... 3. EĞER param olsaydı... 4. EĞER iyi bir eğitimim olsaydı... 5. EĞER bir iş bulabilseydim... 6. EĞER sağlığım iyi olsaydı... 7. EĞER zamanım olsaydı... 8. EĞER zamanlama daha iyi olsaydı... 9. EĞER diğer insanlar beni anlasaydı... 10. EĞER şartlarım daha farklı olsaydı... 11. EĞER hayatımı yeni baştan yaşasaydım... 12. EĞER başkalarının ne diyeceğinden korkmasaydım... 13. EĞER bana bir şans verilseydi... 14. EĞER şimdi bir şansım olsaydı..

Kırk yıldan uzun bir süre önce Dr. Alexander Graham Bell ve Dr. Elmer R. Gates’le birlikte çalışırken insan beyninin düşünce titreşimi için hem yayıncı hem de alıcı istasyon olduğunu gözlemledim. Radyo yayını prensibiyle aynı şekilde, insan beyni diğer insanların beyinleri tarafından gönderilen düşünce titreşimlerini alma yeteneğine sahiptir.

Bütün kültür ve eğitimine rağmen insan düşüncenin gözle görünmeyen gücünü çok az anlamakta, hatta bazen hiç anlamamaktadır. Artık bilim adamları dikkatlerini beyin adı verilen bu muhteşem varlığın incelenmesine çevirmeye başlamışlar ve insan beyninin merkez santralinin, beyin hücrelerini birbirine bağlayan hat sayısının on beş milyon sıfırın takip ettiği bir rakamına eşit olduğunu anlayacak kadar çok şeyi açığa çıkarmışlardır. “Rakam o kadar büyüktür ki,” diyor Chicago Üniversitesi’nden Dr. C. Judson Herrick. “Yüz milyonlarca ışık yılıyla uğraşan astronomik rakamlar önemsiz hale gelmektedir... İnsanın beyin kabuğunda on milyarla on dört milyar arasında sinir hücresinin bulunduğu saptanmıştır ve biz bunların belirli kalıplar halinde düzenlendiğini biliyoruz. Bu düzenlemeler gelişigüzel değildir. Belli bir düzen içindedir. Böylesi karmaşık bir ağın yalnızca bedenin gelişimi ve bakımına yönelik fiziksel işlevleri sürdürme amacıyla var olduğunu düşünmek mümkün değildir. Bir kişinin diğeriyle iletişim kurmasını mümkün kılan milyarlarca beyin hücresini veren sistemin diğer gözle görünmeyen güçlerle iletişim kurma araçlarını da vermiş olması düşünülemez mi?

DÜŞÜNCENİN GÜCÜ, ARZU, İNANÇ, KENDİ KENDİNE TELKİN, ÖZELLEŞMİŞ BİLGİ, HAYAL GÜCÜ, DÜZENLİ PLANLAMA, KARAR ALMA, KARARLILIK, BEYİN GÜCÜ GRUBU’NUN ETKİSİ, CİNSELLİĞİN GİZEMLİ DÖNÜŞÜMÜ, BİLİNÇALTI, BEYİN, ALTINCI HİS, KORKUNUN ALTI HAYALETİNİ ALT ETMEK isimli 15 bölümden oluşan, Napoleon Hill’in kalemiyle Altın Kitaplar’dan çıkan bu kitabı mutlaka okumanızı tavsiye ederim.

13 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page