“İşittin mi aceb şol Bayezidi
O aynu’l-arifin olma feridi”
“Bayezid-i Bistami: Hayatı-Menkıbeleri-Fikirleri” isimli bu kitap; Bayezid-i Bistami’nin Hayatı, Bayezid-i Bistami’nin Düşünce ve Görüşleri isimli iki bölümden oluşuyor.
Bistam, İran’ın kuzey doğusunda Tahran-Meşhed karayolu üzerindeki Şahrud vilayetine bağlı küçük bir kasabadır. Bu bölge, Hz. Ömer zamanında fethedilmiş olup fetihten önce halkı Mecusi idi. Bayezid’in dedesi Seruşan eski İran’da önemli bir mevkii bulunan tanınmış bir aileden geliyordu. Bu aile, özellikle insan sevgisine büyük önem veren din adamları yetiştirmekle tanınmıştı. Seruşan, Bistam yeni fethedildiğinde buraya gelip yerleşen İbrahim isimli bir Arap’ın çocuğu ile arkadaş olmuştu. İbrahim oğlunun Seruşan ile arkadaş olmasından memnun olmamıştı. Bir gün çocukla babası arasında şöyle bir konuşma geçmişti.
Çocuk: “Baba, Seruşan huyu güzel, mert, vefakâr bir kişi. Bunun için onunla arkadaşım.”
Baba bunun üzerine, “Peki, beni ona götür” der. Çocuk, Seruşan’a gider ve “babam sana misafir olmak istiyor” der. Seruşan memnuniyetle karşılar. Baba oğul birlikte Seruşan’ın evine misafir olur. Seruşan yemeği getirince,
İbrahim: “İsteğimi yerine getirmezsen yemeğini yemem.” der.
Neymiş isteğin diye sorunca İbrahim: “Müslüman olman” der.
Bunun üzerine Seruşan: “Müslüman olurum, gönlünü hoş tut” der ve İslâm’ı seçer. Bayezid, Seruşan’ın İsa ismindeki oğlundan torunu idi. İsa’nın Tayfur (Bayezid), Âdem ve Ali isminde üç oğlu ve isimleri bilinmeyen iki kızı vardı. Beş çocuğun en akıllısı, en faziletlisi, hâli en güzel, içi en temiz, sözü en etkili, makamı en yüce, itibarı en fazla, şanı en ulu, mevkii en yüksek, rütbesi en muazzam, derecesi en yüksek, menkıbeleri en parlak, tavrı en ilginç, sözleri en açık, delilleri en güçlü olanı Bayezid idi.
Bayezid’in annesi güzel ve nurlu bir cariye idi. Utangaç, alçak gönüllü, zahide ve abide bir hanım olup Allah’tan çok korkar ve çok dua eder, Allah’ın rızasını kazanmak isterdi. Bistam’ın ileri gelenlerinden İsa, onunla evlendikten sonra kırk gün ona el sürmedi. Babasının evinde iken aldığı gıdaların onun içinde bıraktığı izlerin silinmesini arzu etmiş sonra da Bayezid gibi bir evlatları olmuştur. Anlatılana göre Bayezid’in harikulade hâlleri henüz annesi ona hamile iken başlamıştı. Annesinin anlattığına göre ona hamile iken helalliği şüpheli bir lokmayı ağzına aldığı anda, karnındaki bebek tepinmeye başlar. Lokmayı ağzından çıkarana kadar bu hareketi sürdürürmüş.
Bayezid’in adı Tayfur, Künyesi Ebu Yezid, unvanı Arifler Sultanı, Ebu Yezid-Ebi Yezid-Bu-Yezid şeklinde söylenen bu künye daha sonra Bayezid şeklinde meşhur olmuştur.
Bayezid ailesinin tanınmış diğer bazı şahsiyetleri de şunlardır: Ağabeyi Âdem ve kardeşi Ali. Bu ikisi, o dönemin zahit ve abidlerinden idi. Âdem’in oğlu İsa b. Âdem Ebu Musa amcası Bayezid’e derin saygı ve sevgi ile bağlıydı. Ebu Musa, Bayezid’e o kadar saygı gösteriyor, o kadar hayranlık duyuyordu ki vefat edeceği zaman kabrinin Bayezid’in kabrinden daha derin kazılmasını, böylece onun kendisinden daha yüksekte kamasının sağlanmasını vasiyet etmişti. Bayezid bunun farkında olduğundan, “Kalp, Ebu Musa’nın kalbi gibi olmalı!’ derdi. Bir gün Bayezid, Ebu Musa’yı sağa sola doğru sallanırken görmüş ve “Bu ne hâl, ben seni iki beşik arasında bu beşikleri sallar gibi bir hâlde görüyorum.” demişti. Ebu Musa evlenmiş ve iki çocuğu olmuş. Annelerinin bulunmadığı bir gece, ağlayan bebekleri susturmak için iki beşik arasına girip onları sallamaya başlamış. İşte o zaman Bayezid’in sözünü hatırlamıştı.
Bayezid okul çağına geldiği zaman yüzünde tecelli eden Hakk’ın nuru herkesi kendisine hayran bırakıyordu. Mahalle mektebine giden Bayezid, verilen dersleri en iyi şekilde yapıyor, söylenenleri dikkatle dinliyordu. Bir gün hoca, “Bana da, anne babana da şükret.” (Lokman Suresi, 14, her ikisine de hizmet et.) mealindeki ayeti okudu. Bayezid, hocasından bu ayetin açıklamasını istedi, yapılan açıklama onu çok derinden etkiledi. Kalemi, defteri bıraktı; izin alıp koşa koşa eve geldi. Kendisini annesinin kolları arasına attı. Hem ağlıyor hem annesine, “Ne olur anneciğim,” diye yalvarıyordu. Annesi bu duruma şaşırmakla beraber sükûnetini muhafaza etmiş ve “Ne oldu?” diye sormuş, Bayezid’de anlatmıştı:
“Bir şey olmadı. Bugün bir ayet dinledim. Allah bu ayette hem kendisine hem de sana hizmet etmemi istiyor. Bu ayet beni etkiledi. Ben iki evde nasıl hizmet edeyim? Buna benim gücüm yeter mi? Ya hizmette kusur edersem? Anne, Allah’a dua et bütün zamanımı sana hizmete vereyim ya da beni Allah’a bağışla, hep O’nun olayım.” Oğlundan bu sözleri dinleyen anne, bu durumdan büyük bir mutluluk duymuş, oğlunu şefkatle bağrına basmış ve: “Bayezid, hep hizmetinde bulunman için seni Allah’a verdim ve kendi hakkımı da helal ettim.” dedi.
Menkıbeye göre Bayezid, Hz. Hızır’la da buluşmuştu. İsm-i Azam’ı da biliyordu. Bir gün adamın biri ona:
“Ey Bayezid, Teberistan’da bir cenaze namazında seni Hızır ile kol kola girmiş bir vaziyette gördüm.” deyince Bayezid: “Doğru, öyle olmuştu.” dedi.
Bir gün Bayezid kırmızı ve tatlı bir elma görmüş ve “Latif” bir elma demişti. Bunun üzerine Allah’tan bir uyarı geldi: “Bayezid! Bir meyveye adımı vermekten haya etmiyor musun?” Bunun üzerine İsm-i Azam’ı unutan Bayezid: “Allah’ım yaşadığım sürece Bistam’ın elmasını yememeye söz veriyorum.” demişti.
İsm-i Azam’dan soran birine, “La ilahe illallah, de ve burada sabit ol” dedi. Adam “Bu nasıl olur?” deyince de “Zikredince anlarsın”, dedi.
Cafer-i Sadık’ın, Bayezid’in şeyhi olduğu nakledilir. Menkıbeye göre bir gün Cafer Sadık, Bayezid’e: “Şu kitabı raftan indir.” dedi. Bayezid: “Hangi raftan?” deyince Cafer: “Ne kadar zamandır buradasın, şu rafı görmedin mi?” diye sordu. “Huzuruna gelip bu yola baş koyduktan sonra benim bu tür işlerle ne ilgim var? Ona niye bakayım?” diyen Bayezid’a, “’Durum bu olunca, Bistam’a dön, senin işin tamam.” dedi.
Şeyhu’l Meşayih, her velinin bir rakibi bulunduğunu söyledikten sonra Bayezid’in kaderinin de bundan farklı olmadığına dikkati çeker. Bayezid’i çekemeyenlerden biri zahit Davud idi. Bu zat, “Ne yani o bir kere hacca gittiyse ben iki kere gittim. O Dihistan dergâhını bir kere ziyaret ettiyse ben üç kere ziyaret ettim. O şöyle yaptıysa ben böyle yaptım.” der, yaptıklarını onun yaptıkları ile mukayese ederek onu gözden düşürmeye çalışırdı. Bu durum Bayezid’e haber verilince, “Evet, dedikleri şeyleri yaptı ama Emiru’l Müminin birdir. Biri Nikarimno Köyü’nden gelip ‘Emiru’l Müminin benim’ diyecek olursa başını keserler.” dedi. Bir zaman sonra bu köyden birisi gelip başkanlık iddiasında bulunduğu için kafası kesilmişti. Bu nedenle onun sözü keramet sayılmıştı.
Kitapta en çok ilgimi çeken kısım Bayezid’ın başrahip ile arasında geçen konuşmadır. Mutlaka ve mutlaka okumanızı öneririm.
Bu bölümde başrahibin Bayezid’a sorduğu şu soruların cevaplarını biliyor musunuz?
İkincisi olmayan bir, üçüncüsü olmayan iki, dördüncüsü olmayan üç, beşincisi olmayan dört, altıncısı olmayan beş, yedincisi olmayan altı, sekizincisi olmayan yedi, dokuzuncusu olmayan sekiz, onuncusu olmayan dokuz, on birincisi olmayan on, on ikincisi olmayan on bir, on üçüncüsü olmayan on iki nedir?
Bilginler der ki; cennette dört nehir var: Bal nehri, süt nehri, su nehri, şarap nehri ve bunların hepsi aynı yataktan akar ama hiçbiri birbirine karışmaz. Dünya da bunun bir örneği var mı?
Cennetin anahtarı nedir?
Senin ilmin nereden ve kimden diye sorulduğunda, “İlmim Allah’ın lütfu. Hz. Peygamber, bildiği ile amel edene Allah bilmediğini öğretir.” buyurmuştur, demiştir.
Bir gün sadık müritlerinden Abdullah Yunabadi, Bayezid’i ziyaret için köyünden gelmiş, dönmek için ondan izin isteyince, “Gitme, cenaze namazını kıldıktan sonra gidersin!” cevabını almıştı. Abdullah kimin cenaze namazını kılacağından habersiz beklemeye başladı. Sabah olunca mürşidinin cenazesi olduğunu gördü.
Vefat ettiği gece yanında bulunamayan bir müridi Ebu Musa rüyada arşı omuzuna koyup taşıdığını görmüş, ertesi gün Bistam’a gelip rüyasını şeyhine tabir ettirmek istemiş ama şeyhin vefat ettiğini kalabalık bir cemaatin cenazeyi mezarlığa götürmekte görünce gidip tabutun altına girmiş şeyhin naaşı omuzunda iken şeyh ona, “Gördüğünün yorumu işte bu.” demişti.
Bayezid’ı kabre koydukları gece sordular:
Ne getirdin?
Bayezid cevap verdi:
Bir fakir, bir sultanın kapısına gelince ne getirdin demezler; ne istiyorsun derler.
Bayezid, tasavvufu şöyle tanımlar: “Nefsi kulluk alanına atmak, kalbi Rabb’e bağlamak, güzel olan her huyu uygulamak, tümüyle Allah’a nazar etmek.”
Bayezid diyor ki: “Hacca gidiyordum. Biri yanıma geldi ve sordu:
- Nereye?
- Hacca.
- Ne kadar paran var?
- İki yüz dirhem.
- Onu bana ver çünkü bakıma muhtaç çoluk cocuğum var ve yedi defa çevremi tavaf edip geri dön ki senin haccın budur.
Öyle yaptım ve geri döndüm…
“Ak sakallı bir koca bilmez hâli nice
Emek vermesin hacca bir gönül yıkar ise” (Yunus)
Bayezid’in bazı ahlaki, hikemi ve dini öğütleri var. Bunlar onarlı sıralanmış olup on demet oluşturur. Bunlar ruh ve bedenin manevi yönden sağlıklı olmasının şartlarıdır. Beden üzerine farz olan on şey, bedenin şerefi olan on şey, bedeni tahrip eden on şey, bedeni öldüren on şey ve bedeni adileştiren on öğüdü mutlaka ve mutlaka okumalısınız.
Bayezid, tasavvuf tarihinin her döneminde ve her muhitinde saygı görmüş, ulu bir veli olarak kabul edilmiş, sözleri bütün sufi yazarları ve tarikat mensupları tarafından önemle alıntılanmış, tasavvufi hakikat olarak algılanmış, başkalarına karşı da birer delil olarak ileri sürülmüştür. Diğer yandan destanlaşan hayatı ile menkıbeleri bütün Müslüman kavimler arasında yayılmış, çeşitli yerlerde adına çeşitli makamlar inşa edilmiştir. İslâm âleminde bir şeyhin ve sufinin manevi mertebesinin yüceliğini belirtmek için “Devrin Bayezid”ı denmiş olması kendisine verilen değeri göstermeye yeter.
Bayezid’in kendisini arayan kişiye: “Evde, ev sahibinden (Allah’tan) başka kimse yok” demesi çok anlamlıdır. Allah’ın emrine saygı, yarattıklarına şefkat konusunda kimsenin onun derecesine ulaşamadığı “Bayezid-i Bistami Hayatı-Menkıbeleri-Fikirleri” isimli bu kitabı Bayezid-i Bistami Hazretleri’nin şu öğüdü ile bitirmek isterim:
“Ömür boyu bütün varlığınla Hakk’a yönel, bir an bile ondan yüz çevirme. Hiçbir kimseyi Allah’a tercih etme. Başına gelen belaya sabret. Allah’ın hakkındaki hükmüne, kazasına, kaderine, kulu hakkındaki güzel tercihine razı ol. Lütfuna kanaat et. Ona güven vaadine inan. Allah’ı an, her işinde Allah’tan yardım iste. Her işini ona havale et.”
“Tevekkül; kendin için Hak’tan başka yardımcı, rızkın için ondan başka hazinedar, amelin için ondan başka şahit görmemendir” diyor Bayezid-i Bistami Hazretleri. Rabbim, O’nun gibi tevekkül etmeyi bize de nasip etsin, Allah’ın geniş rahmeti ve mükemmel selamı üzerine ve üzerimize olsun…
Comentários